Aile içi şiddet konusunda çocuğun, öğretmenlerin, sosyal hizmet görevlilerinin çaresizliğini vurucu bir şekilde anlatan bir roman Sakar. Hiçbir şiddet sahnesi içermemesine rağmen kendi çocukluğunda benzer şeyler yaşamış biri için okuması kolay bir kitap olmayabilir çünkü çocukluğum "beş kardeş çok acıtmaz mı?" karikatüründeki gibi geçti ama benim bile bağırasım geldi incecik romanı okurken. Nesrin Demiryontan hiç aksamayan bir Türkçeyle çevirmiş romanı.
Romanları okurken aklımda hep bu metni nasıl okuyoruz sorusu oluyor. Tamam kurmaca ama yazar yazılanlara nasıl inanmamızı bekliyor? Klasik romanda her şeyi bilen, kahramanların aklını okuyan bir anlatıcı var, buna ikna olmak kolay. Bazen mektuplar, günlükler bulundu, onları okuyorsunuz diye başlangıçta bir not oluyor, buna da eyvallah. Metin zaten bir kahramanın (bazen birden çok kahramanın) ağzından konuşunca yine yazılanlara ikna olmak zor değil benim için.
Sakar'da yazar sanki Diana'nın ölümünden sonra savcı bir soruşturma yapmış ve ifadelerini zamanlayarak bir araya getirip bize sunmuş gibi başlıyor (gibi diyorum çünkü roman böyle bir şeyden (yani soruşturmadan) bahsetmiyor). Bölümlerin başında kimin konuştuğu yazıyor (Teyze, Okul Doktoru, Üçüncü Müdire gibi) ve biz onun anlattığı kadarını öğreniyoruz. Her konuşma geçmiş zamandan bahsediyor ama o geçmiş zaman bugünden (romanın şimdiki zamanından) bakılan zaman değil. Konuşmanın (neden ifade diyemediğime birazdan geleceğiz) yapıldığı zaman bugünden önce ama bahsi geçen zamandan sonra. 79. ve 81. sayfada Diana'nın birer cümle konuştuğu iki bölüm (belki alt bölüm demek daha doğru olur) olmasa bir ifadeler bütünü okuduğumuza ikna olmakta bence bir sorun olmayacaktı ama o iki bölüm var. Yazar Diana'nın konuşmalarını bir yukarıdaki bölümde Jandarmaların duyduklarını anlatıyormuş gibi bize aktarsa hiç böyle bir kafa karışıklığı olmayacakken Diana'nın sesini duymak (çaresiz yavrucağın sesini duyar gibi oluyor insan gerçekten) böyle bir kurguya imkan vermiyor.
Diana'ya ait bölüme gelene kadar ben romanın baş kahramanı hariç herkesin onun hakkındaki hatıralarını, düşüncelerini anlattığı ama onun hiç konuşmadığı (olmadığı) bir roman okuduğumu düşünmüştüm. Ahmet Hamdi Aydaki Kadın romanında "Bereket versin o gece Selim yoktu. O gece... O gece Selim’in yokluğu vardı" diyor ya ben de "Roman Diana hakkında ama o yok, onun yokluğu var" diye düşünmüş ve çok beğenmiştim (sonunda yine beğendim). Eğer romanlarda böyle şeyleri dert etmiyorsanız eminim çok beğenirsiniz Sakar'ı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder