21 Eylül 2019 Cumartesi

İstikbale ait bir eser: Mai ve Siyah

Halid Ziya Uşaklığil'in 1896'da yayınlanan [0] romanı Mai ve Siyah'ı ilk okuduğumda muhtemelen hiçbir şey anlamamıştım. Tek hedefi parasız yatılı sınavını kazanmak olan bir ortaokul öğrencisi olarak bir şey anlamamış olmamın bütün suçunu bilmediğim eski kelimelerin çokluğuna mı, dilin bana çok süslü, dolambaçlı gelmesine mi, yoksa bir edebiyat zevkim olmamasına mı yüklemek gerekir bilemiyorum. Belki hepsi birden etkili olmuştu. Genellikle okuduğu kitapları birkaç kez (kimisini 8-10 defa) okuyan biri olmama rağmen Mai ve Siyah'ı ikinciye okumam için aradan otuz beş yıl geçmesi gerekti. Bir okuma grubuyla birlikte okumasam belki de hiç sıra gelmeyecekti bu romana.

İlk yayınlanmasının üzerinden 120 yıldan fazla zaman geçmiş bu romanı yazıldığı haliyle okumak çoğumuz için mümkün değil. Bunun tek nedeni bugün kullandığımızdan farklı bir alfabe ile yazılmış olması değil sadece, Türkçe de artık o zaman olduğu gibi konuşulmuyor. Her ne kadar Halid Ziya latin harfleriyle yeniden basımında,1938, dili sadeleştirmiş olsa da günümüzde bazı yayınevlerinin baskılarını yoğun bir sözlük kullanımı olmadan anlamak, bunun sonucu olarak romanın dilinden zevk almak kolay olmayacaktır. Ben Can Yayınlarının "artık kullanılmayan kelimeleri bugünkü karşılıklarıyla değiştiştirdiği" ve Servet-i Fünun'da tefrika edilirken kullanılan çizimleri de kitaba dahil ettiği basımını [1] okudum. Halid Ziya gibi romanın içeriği kadar kullandığı dile de önem veren bir yazar için günümüz Türkçesine uyarlamak oldukça riskli bir iş olmasına rağmen Taner Erdoğan çok iyi bir iş çıkartmış. 19. yüzyılda yaşayan bir karakter bu kelimeyi nasıl kullanır rahatsızlığını hiç vermeden ve Halid Ziya'nın ince işçiliğini kurulaştırmadan uyarlamayı yapmış.

Her ne kadar Berna Moran "Eleştirmenler Uşaklıgil’in en iyi yapıtının Aşk-ı Memnu olduğunda birliktirler" [2] yazsa da Halid Ziya Uşalıgil bu romanı ve özellikle asıl kahramanı Ahmed Cemil'i nasıl sevdiğini şöyle anlatıyor[3]:
Tereddütsüz söyleyeceğim ki yazdıklarımın hiçbirisini yazmamış olmak ihtimalini o kadar büyük bir hüzün duymayarak düşünebiliyorum. Fakat Mai ve Siyah için böyle değil! Onu yazmış olmak isterdim. Ve pek iyi etmişim ki yazmışım.
Yazarın Ahmed Cemil'e olan muhabbetini her sayfada hissetmek mümkün. Okuyucunun Ahmed Cemil'de bulacağı düşük seviyeden bir duygulanım bile yok romanda, böyle bir şey ihtimali olduğunda da çok kısa zaman sonra Ahmed Cemil bu hatasını fazlasıyla telafi edecek şeyler yapıyor. Ahmed Cemil karakterinin suni, yapmacık bir karakter olduğunu söylemek niyetinde değilim ama yazarın kahramanının üzerine bu kadar titrediği roman sayısı çok fazla değildir sanıyorum.

Roman hakkında ilk değerlendirme yazısının [4] Fazlı Necib tarafından Servet-i Fünun dergisinde yayınlanmasının ardından neredeyse bütün edebiyat eleştirmenlerimizin üzerinde yazdığı bir eser olmuş Mai ve Siyah.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Halid Ziya'nın ölümünün ardından yazdığı yazısında [5] "Halit Ziya Uşaklıgil'in hayatı, bir parantez gibi, zevk ve edebiyat tarihimizin ehemmiyetli bir devrini içine alır" demiştir. Kendisi de önemli bir romancımız olan Tanpınar'ın yazısı önemli bir meslektaşının ardından yazılmış, abartılı bir methiye değildir. Tanpınar, Halid Ziya'yı abartmadan, tam olarak kendi gördüğü yerde tarif eder: "Halit Ziya bize kalbimizin yolunu açamadı. Fakat etrafımızdakileri görmenin yolunu gösterdi" der. Nitekim Mai ve Siyah'ın kahramanları olan Ahmed Cemil ve çevresi ne günümüzde, ne de yazıldığı dönemde okuyucunun etrafına baktığında görebileceği karakterler değildir. Tanpınar "Bu kitap için Türkiye'de nesli namına konuşan ilk eserdir, denebilir" [6] dese de, Ahmed Cemil ve en yakın arkadaşı olan Hüseyin Nazmi ortaokulda Fransızca şiir okuyup onun çevirisinin aslı kadar güzel olmadığını farkeden öğrenciler olarak toplumun çok küçük bir kısmını temsil edebilecek durumdadırlar. Halid Ziya'nın büyük romancılığı buradan sonra daha iyi görülür; toplumun böyle yaygın olmayan tiplerini kullanarak okuyucuyu içine kolayca girebildiği, yaşanan acıları hissedebildiği bir kurgu vardır romanda. Asım Bezirci'nin oldukça kötü bir özetle verdiği Mai ve Siyah tahlilinde [9] İsmail Habip bu durumu Ahmet Cemil'i ölü, diğer karakterleri canlı bulması ile açıklar. Yukarıda da yazdığım gibi Halit Ziya, romanın kahramanı olan Ahmed Cemil'i o kadar sevmiştir ki, onu okuyucuya gösterdiği kısa hayatının sonunda annesiyle birlikte iki çöküntü olarak bıraktığında, sonunu intihara değil annesiyle bir bilinmezliğe götürmüştür. Ahmed Cemil'in peşinden koştuğu, sevdiği her şey ellerinin arasından kayıp gitmiş ama o annesine tutunmaktan vazgeçmemiştir.

Oğuz Atay Günlüğünde [7] Halid Ziya'nın "insana ve onun ruhsal durumlarına eğilmek bakımından" kendine benzediğini yazar. "Ayrıca Kırık Hayatlar ve Mai ve Siyah'taki 'tutunamayan' tiplerle bir duygu benzerliği de" bulur. Halid Ziya'da kendisine yakın gelen bir yönün de kahramanlarının sürekli olarak kendileriyle hesaplaşmaları olduğunu yazması da önemli bir tespittir.

Edebiyat-ı Cedide'nin önde gelen bir temsilcisi olan Halid Ziya'nın dili okuyucuda klasik müzik dinliyormuş veya Monet'nin tablolarına bakıyormuş etkisi uyandırır. Okuyucu yazılanı anlamadan okusa bile bundan edebi bir keyif alacaktır [8]. Mai ve Siyah'ın kahramanlarının her hareketleri, düşünceleri başka bir şey "gibi"dir. Yazar bunu okuyucuyu rahatsız etmeyecek bir şekilde yapar, günümüz Türkçesine uyarlanırken dilin bu akıcılığının bozulmamış olması da okuyucu için bir şanstır. Aşağıdaki kısa paragraf size bir fikir verecektir sanırım:
Hüseyin Nazmi bir süre arkadaşının dehasından taşan şiir ateşinin buharı gibi yemek odasının havasında dalgalanan sohbetleri serbest bıraktı, sonra, "Arzu ederseniz bahçeye çıkalım," dedi.
İlk modern Türkçe roman olarak gösterilen Mai ve Siyah, roman kurgusu veya anlatım tekniğinde bir yenilik, anlatılan hikayede bir sürpriz beklemeyen okuyucu için kahramanların canlılığı ve dilinin güzelliği ile 120 yılı aşkın zamandır güzel bir okuma deneyimi sunuyor.

---
[0] http://www.servetifunundergisi.com/eserler/mai-ve-siyah/
[1] Can Yayınları, 3. baskı, 2018
[2] Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 28. baskı
[3] Mai ve Siyah, Can Yayınları, 3. baskı, sayfa 318
[4] Virgül Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, Sayı 21, 1999, sayfa 69
[5] Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergah Yayınları, 9. baskı, sayfa 284
[6] a.g.e., sayfa 288
[7] Günlük, İletişim Yayınları, 25. baskı, sayfa 186
[8] Bu ifadelerin bir arkadaşıma ait olduğunu ama kaynak da gösteremediğimi yazmam gerekir
[9] Seçme Romanlar, Asım Bezirci, Evrensel Basım Yayın, 2. baskı, sayfa 62

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...