1 Ocak 2019 Salı

Bir umuda tutunmak

Milli Piyango gibi çekilişlere katılmanın matematik bilmeyenlerden alınan bir vergi olduğu konusunda yaygın bir kanı var. İşin doğrusu yedi rakam içeren bir bilete büyük ikramiye çıkma olasılığı oldukça düşük. Bütün biletler satılmışsa yaklaşık on milyonda bir ihtimali neredeyse hiç olmayacak bir şey gibi kabul edebiliriz matematiksel olarak. Kullandığımız bütün ulaşım araçları bundan daha yüksek ihtimalle ölüm riski içeriyor ve biz bunun başımıza gelmeyeceğini düşünüp yola çıkıyoruz. Ben hiç büyük ikramiye çıkmış birini tanımadım. Büyük ikramiye çıkmış birini tanıyan bir arkadaşım da olmadı. Hatta bir tanıdığına büyük ikramiye çıkan birinin arkadaşı olan bir arkadaşım dahi olmadı. Çevremi bu kadar genişlettiğimde, yani üçüncü dereceden tanıdıklarıma çıktığımda oldukça olanaksız görünebilecek şeyleri yapan, başına gelen birilerine ulaşabiliyorum. Peki neden olmayacağını düşündüğümüz bir ihtimal için 70tl verip bilet alıyoruz?

Bunun nedeninin sadece hesap yapmayı bilmemek olarak açıklanamayacağını düşünüyorum. İnsanların önemli bir kısmı kendi elinde olmayan şeyler için bir mucize bekliyor. Örneğin bir sınava girdiğinde salladığı soruların hepsinin birden tutmayacağını bildiği halde öyle bir ümidi oluyor insanın. Geçmeyeceğini bildiği bir hastalığı varken tahlil sonuçlarında hastalığının geçmiş, en azından gerilemiş olmasını umuyor. Hasta yakını doktorun "tedaviye cevap veriyor" demesinden iyileşecek anlamını kolayca çıkarıyor, bir sonraki sözünün "sizi ümitlendirmek istemiyorum" olduğunu duyduğu halde. Çünkü insanın elinden bir şey gelmemesini kabullenmesi çok zor bir durum.
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu.
DEME...
Bilirim
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
O bu dilden anlamaz pek.
O "Hey gidi kanbur felek, hey gidi kahpe devran hey", der.
Bazen nedenini bilmek bile sonucu kabullenmeyi kolaylaştırmıyor diyor Nazım da. Onun elinden bir şey gelmediğini düşündüğü şey ölüm. Yığınları piyango bileti almaya yönelten ise fakirlik. Piyango bileti alanların hepsinin böyle dramatik durumlarda olduğunu söylemiyorum elbette ama ne kadar çalışırsa çalışsın refah seviyesinin artmayacağını bilen birinin 20tl verip bu umudun dörtte birini satın almasını anlayabiliyorum. İki kısa örnekle bitireyim istiyorum.

İlki Mevlana ile ilgili dinlediğim ama kendim okumadığım bir alıntı. Şems'in kaybolmasından sonra Mevlana ondan bir haber almaya o kadar istekli ki biri yalan da olsa Şem'ten bir haber verdiğini söylese ona üstünde başında ne varsa hediye olarak veriyor. Yine bir gün biri "Şems'i Şam'da gördüm" dediğinde ona üstündekileri veriyor. Yanındakiler "o adam sana yalan söyledi, ne Şam'a gitti ne de Şems'i gördü" dediklerinde "verdiklerimi onun yalan haberi için verdim; doğru haber verseydi ona canımı verirdim" diyor.

İkinci olarak çok yakınımdan dinlediğim bir hatırayı aktarayım. Hastanede annesiyle birlikte kalıyorlar. Yan odada bir refakatçi oldukça ağır bir hastanın yanında kalıyor ve arada bir yüksek sesle "yetiş ya Muhammed, yetiş ya Ali" diye bağırıyor. Bunu bana anlatan bir gün canından can koparılıyormuş gibi bağıran kadına "böyle bağırarak kendi hastana iyilik yapmadığın gibi benim yanında durduğum hastayı da uyandırıyorsun" dediğinde kadın "gücüm buna yetiyor" diyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...