23 Şubat 2013 Cumartesi

GNOME için bir terminal: Terra

KDE kullanıcılarının Yakuake ile yaşadığı konforu GNOME kullanıcıları Guake'de bulamıyorlar. Linux kullanıcıları olarak yukarıdan inen terminaller kullanmayı seviyoruz ama geniş ekranlarımızda konsolları yatay veya dikey bölememek oldukça sevimsiz bir durum oluyor. Sadece Yakuake kullanmak için bütün KDE'yi kurmak da saçma olacağından sevmesek de Guake kullanıyorduk yakın zaman kadar.

Artık bizim çocuklardan Özcan Esen'in yazdığı Terra var ;)


Terra PyGI ve GTK3 ile hazırmış bir terminal. Yakuake'nin hemen her marifetine sahip olan Terra sizin görüş, öneri ve katkılarınızla daha iyi hale gelebilecek bir özgür yazılım.

Özcan bu yıl daha da çok çalışarak adını daha çok duyacağınız biri olacak.

15 Şubat 2013 Cuma

Saldırı analizi için bir çerçeve: NfQuery

Bazı projeler üzerinde çok çalışıldığını ama duyurmak için neredeyse hiçbir şey yapılmadığını görüyorum. Geliştirciler yaptıkları işlerinden bahsetmeyi de bir tür belgeleme olarak gördüklerinden projelerini duyurmak için pek az çaba gösteriyorlar. Elbette bu kendi bilecekleri bir iş ama geliştirilen proje kişisel kullanım için olmadığında bundan haberdar olmak bazen mümkün olmayabiliyor.

Geliştiricilerinin hepsi arkadaşlarım ve öğrencilerim olan NfQuery'den bahsetmek istiyorum biraz. GEANT3 projesi çerçevesinde ULAKBİM ekibinden, her işin üstesinden gelebilen, Murat Soysal, Emre Yüce ve Serdar Yiğit tarafından geliştirilmesine başlanan bir yazılım NfQuery. Şimdiki geliştiricileri ise öğrencilerim Serhat Rıfat Demircan ve Ahmet Can Kepenek. Serhat ve Ahmet yaz stajlarını ULAKBİM'de yaptıktan sonra bitirme projeleri olarak benim danışmanlığımda NfQuery'yi geliştirmeye devam ediyorlar.

NfQuery sorgu sunucusu ULAKBİM'de ve ona bağlı eklentiler İtalya'da GARR'da ve Çek Cumhuriyetinde CESNET'te çalışıyor. Yapılan çalışma bu yıl Hollanda'da TNC2013 Konferansında sunulacak.

Yurt dışı akademik ağlarda çok ilgi gören NfQuery, NfSen ve NfDump araçları ve bu araçların güçlü özellikleri üzerine inşa edilmiş, çoklu alan ortamlarında güvenlik uyarıları veren bir sistem.  Nfdump netflow verisini toplayan ve analiz eden araçlardan oluşuyor. Nfsen Nfdump araçlarını web arayüzü ile kullanmak ve netflow verisini grafiklerle göstermek üzere geliştirildi. Tutulan flow verisi Nfsen filtreleri ve eklentiler ile analiz edilebiliyor. Flow verisi üzerindeki anormallikleri algılayan ve tehditleri tespit eden bir çok Nfsen eklentisi mevcut. Aşağıda NfQuery’nin bileşenlerinin bir şeması var.



Çoklu alan ağlarında omurga seviyesindeki tüm akış verisinin toplanıp analiz edilmesi etkili olmayacağından NfQuery tehditleri algılamak için yeni bir yaklaşım getirerek bir sorgu sunucusuna bağlı her bir organizasyonun veya alanın Nfsen eklentisinde kullanılacak faydalı sorgular üretiyor (her sorgu bir Nfsen filtresi). Sorgular plugin vasıtası ile sorgu sunucusundan alınarak toplanmış akış verisi üzerinde çalıştırılıyor. Bu çalıştırmalar sonucunda Nfsen eklentisi tehdit ve atak bilgisini elde ediyor ve atak bilgisini sorgu sunucusuna yolluyor. Oluşturulan olay raporunda tehditi hangi sorgunun tespit ettiği, etkilenen alanlar ve istatistik bilgileri yer alıyor. Eklenti bu olay raporunu otomatik olarak oluşturarak sorgu sunucusuna yolluyor. Sorgu sunucusu da gelen olay raporuna göre uyarılar oluşturularak bu uyarılar ilgili alanlar ile ilişkilendiriliyor.

NfQuery hakkında ayrıntılı bilgiyi bu adreste bulmak mümkün. İçinde olduğumuz her şey gibi NfQuery de bir özgür yazılım, kodları burada. Her özgür yazılım projesinde olduğu gibi katkıcılar memnuniyetle karşılanıyorlar.

Son iki yıldır Akademik Bilişim Konferansı öncesinde python kursu veren Ahmet ve Serhat eminim bundan sonra da yapacakları işlerle özgür yazılım camiasının aktif birer üyesi olarak kendilerinden sonra gelen arkadaşlarına örnek olmaya devam edecekler.

14 Şubat 2013 Perşembe

Man Sayfası editörü: RManEdit

Man (kılavuz) sayfalarını Unix/Linux kullanıcıları olarak sıkça kullanıyoruz. Aradığımız şeyi hızlıca bulmamızı sağlayan man sayfaları konsolda biçimlendirilmiş bir şekilde gösterilebilmeleri için oldukça basit bir etiketleme diliyle hazırlanıyor. Kullanılan etiket sayısı çok az da olsa sürekli bu tip dosyalardan oluşturmuyorsanız belge yapısını her seferinde baştan öğrenmek gerekiyor.

Man dosyası hazırlamayı ve mevcut dosyaları düzenlemeyi kolaylaştıran, yazılanın önizlemesinin hemen görülebileceği bir editör olsa ne güzel olurdu diyerek yazıldı RManEdit. Aşağıdaki ekran görüntüsünden anlaşıldığı gibi kullanımı çok kolay.



Şimdilik ilk sürümünde ama hızlıca tamamlamayı planlıyoruz. Planlıyoruz dediğime bakmayın, planlamayı beraber yapıyoruz ama projeyi Ebru Akagündüz tek başına Ruby ve GTK kullanarak geliştiriyor. Diğer tüm işlerimiz gibi RManEdit de kodları github'ta duran bir özgür yazılım. Görüş, öneri, hata bildirimi gibi katkılarınızdan çok memnun oluruz.

13 Şubat 2013 Çarşamba

TÜBİTAK yanlıştan döndü

Geçen hafta TÜBİTAK'ın lisans öğrencileri yazılım geliştirme yarışmasında 'açık kaynaklı olarak paylaşılmakta olan ürünler bu yarışmaya katılamaz' diye kısıtlama koyduğunu yazmıştım. İlk yazıyı okumaya üşenenler için söyleyeyim bu yazıyı sadece TÜBİTAK'ın sayfasına bakarak değil telefonla konuştuktan sonra yazmıştım.

Blog'daki bu yazımdan sonra ULAKBİM müdürü Ahmet Kaplan konuyla ilgileneceğini yazmıştı. Bugün kendisinin haber verdiği gibi TÜBİTAK sayfasındaki açıklamayı değiştirmiş. 


Yeni metin şöyle: 'açık kaynaklı olarak paylaşılmakta olan ürünlerde herhangi bir geliştirme/uyarlama yapılmadan yapılan başvurular bu yarışmaya katılamaz. Açık kaynak kodlu yazılım üzerine bir özellik ekleyen veya açık kaynak kullanarak ürün geliştiren projeler bu kapsamda değildir. Aksi saptanması durumunda, projeler hangi aşamada olursa olsun yarışmadan elenecektir.'

Bu ifade aslında hiç birşey söylememekle eşdeğer. Çünkü benzer kısıtlamalar sahipli yazılımlar için de geçerli. Yani; sahipli bir yazılımı alıp değiştirmeden yarışmaya katılmak nasıl yasaksa bir özgür yazılımı ben yazdım diyerek sunmak da eşit derecede yasak. Her ne kadar TÜBİTAK'tan özgür yazılıma destek vermesini beklesek de bu haliyle en azından kısıtlama koymaktan vazgeçmesi de önemli.

Derslere devam neden zorunlu?

Malum günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay. Üniversitelerde anlatılan her konuda fazlasıyla kitaba, makaleye internetten ulaşmak mümkün. Hatta okumam dinlerim diyene podcast'ler de var. Bir çok ders için konusunda uzman akademisyenlerin pek meşhur üniversitelerde verdiği derslerin videolarına bile erişim herkese açık. Bu içeriğe internetten erişilebildiğinden kaydedip kendi bilgisayarlarımızda, tabletlerimizde veya telefonlarımızda okuyup, dinleyip, seyredebiliyoruz. Öğrendiğini belgelemek isteyenlerin dönem boyunca takip edebileceği ve sınavına girip sertifikasını alabileceği ücretsiz kursların yelpazesi de her geçen gün genişliyor. Hem de bu kursları alanlarının en yetkin kişileri veriyor çoğunlukla. Örneğin Coursera'da Scala kursunu Scala dilini yazan hoca verecek önümüzdeki ay.



Üniversite öğrencileri için, bir konuyu kendi okuyup öğrenme sürelerinden daha kısa zamanda öğretebilecek bir hocadan dinlemek öğrenmeyi hızlandırıcı bir etken olsa da öğrenmenin tek yolunun derse girmek olmadığı artık herkesçe malum olmalı. Elbette bunu söylerken uygulamalı eğitimleri ayrı tutuyorum. Uçak veya otobüs kullanmak, cerrahi müdahale veya torna tezgahını kullanmak gibi beceriler için uygulama yapmak şart. Bu tip eğitimlerin her derste verilmediğini düşününce üniversitelerde derslere devam mecburiyeti olmasını anlamlı bulmuyorum ben.

Öğrencinin kendi dilinde konuşan, istediği zaman durdurup soru sorabildiği, ders dışında da gidip konuşabildiği birinden bir konuyu öğrenebilmesi büyük kolaylık ama kendi okuyup, dinleyip, seyredip aynı şeyi öğrenebiliyorsa, ki günümüzde öğrenemiyor olması mümkün değil, sınıfa gelmeye zorlanmamalı. Dersi dinlemek istemeyen öğrenci kadar büyük zulüm yok bence dersi anlatan hocaya da, sınıf arkadaşlarına da. Derse sırf mecburiyetten katılan, hiç dersle ilgilenmeyen, cep telefonuyla facebook'ta gezen öğrencilere takılmamak, konsantrasyonunu bozmadan ders anlatmaya devam etmek gerçekten çok zor.

Bir diğer önemli konu da herkesin dinleyerek kolayca öğrenemiyor olması. Bazıları biri kendilerine anlatırken daha kolay öğrenirken, kimisi okuyarak daha verimli bir öğrenme süreci geçirebiliyor. Bu küçüklüğümüzde belirlenen ve daha sonra değiştirilmesi oldukça zor olan meziyetlerimizden biri.

Benim hocalarımdan da gördüğüm derste yoklama alınmasının tek avantajı var: öğrencinin derste olduğunu ispatlaması gerektiğinde kullanabileceği bir kanıt olması. 15 senedir hiç bir öğrencimin buna ihtiyacı olmadı ama olsaydı 'hayır orada değildi, benim dersimdeydi' diyebilmek için saklıyorum yoklama listelerini.

Böyle söylüyorum diye elbette üniversite hayatını anlamsız bulmuyorum. 18-25 yaş arası ortak ilgi alanlarına sahip gençlerin bir arada olmasının çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu genç insanların olgunlaşma zamanlarında birbirlerini nasıl etkilediklerini, mesleğinde tecrübeli danışmanların gelişimlerinde nasıl önemli rol oynadığını ve en az bunlar kadar önemli olan sosyalleşmelerinin ne kadar önemli olduğunu görmezden gelmek üniversite hayatını hiç anlamamak olur.

Öğrencilerin sınıfa nasıl çekileceği, çekilmesinin gerekip gerekmediği üniversitelerin üzerinde kafa yorması gereken konuların başında geliyor bence.

11 Şubat 2013 Pazartesi

LibreOffice Impress sunumlarınızı Android telefonunuzla uzaktan yönetin

Geçen yıl bir GSOC projesi olarak başlayan araç artık kullanılabilir durumda. Uygulama Android işletim sistemine sahip telefonlarınızdan Linux makinelerinizdeki LibreOffice sunumları yönetebilmenizi sağlıyor. Bir özgür yazılım olan ve tamamen Türkçe kullanılabilen bir ofis paketi olan LibreOffice için benim uzun süredir beklediğim bu uygulamayı bu adresten indirebilirsiniz. Yapılandırması ve kullanımı son derece kolay.

Kullandığınız dağıtımın depolarında LibreOffice 4 henüz bulunmuyorsa bu adresten deb ve rpm paketlerini indirmeniz gerekiyor öncelikle. Bu paketlerden çıkan çalıştırılabilir dosyaların /opt dizini altına yerleştirildiğini hatırlamak önemli. LibreOffice'in ilk çalıştırılmasının ardından Araçlar ▸ Seçenekler ▸ LibreOffice Impress ▸ Genel altından aşağıda gördüğünüz gibi Enable Remote Kontrol seçeneğini işaretlemeniz gerekiyor. Bu ayarın etkin olabilmesi için LibreOffice'in yeniden başlatılması gerekiyor.


Bundan sonra cep telefonunuz ile bilgisayarınızı (daha önce yapmadıysanız) bluetooth üzerinden eşleştirmek gerekiyor. Bunu yaptıktan sonra telefonunuzdaki uygulamayı çalıştırdığınızda kullanmak istediğiniz bilgisayarı seçiyorsunuz. Uygulamayı isterseniz WiFi üzerinden de kullanmanız mümkün. Uygulamanın son derece kullanıcı dostu bir arayüzü var. Aşağıda bir sunum dosyasının telefonda nasıl göründüğünü bulabilirsiniz.


Geliştirici günlüğünde sadece bu araçtan bahsettiğinden gelişmelerden haberdar olmak için takip etmek isteyebilirsiniz. Özgür yazılımın en güzel taraflarından biri de bir üniversite öğrencisine LibreOffice kadar büyük bir proje için bir araç yazma imkanı sunması.

7 Şubat 2013 Perşembe

Ldap kullanıcı yönetim arayüzü: Wirgul

İlk olarak Wirgul'ü nasıl bir ihtiyaç üzerine geliştirdiğimizi yazayım. Kimlik kanıtlamada kullandığımız bir ldap sunucumuz var. Kullanıcılarımızın farklı alanlarda eposta adresleri var ve ldap ile ilişkili değiller. Kullanıcılarımızın kablosuz ağa (eduroam) erişim için bilgilerini bu ldap sunucusunda tuttuğumuzda bütün personelimize hesap açmamız gerekiyor. Herkese açıp gönderemiyoruz çünkü kablosuz erişim için hesap açılmasını istemeyen personelimiz de var. Önce istemeyip lazım olduğunda acilen yeni hesaba ihtiyacı olan da oluyor.

Bunun için geliştirdiğimiz çözüm şöyle. Kullanıcılara kendilerine hesap açabilecekleri ve yeni parola isteyebilecekleri bir arayüz hazırladık. Her iki durumda da kullanıcılardan bizim geçerli bulduğumuz alanlardan bir eposta adresi girmelerini istiyoruz. Hesap oluşturmadan ve yeni parola üretmeden önce bu eposta adresine bir onay postası gönderiyoruz. Bu linke tıklandığında kullanıcının talep ettiği işlemi yerine getiriyoruz.


Bir de sponsorluk konusu var. Bazı kullanıcılara sisteme misafir kullanıcı ekleme yetkisi de verdik. Bu durumda misafir kullanıcı kimlik bilgilerinin yanı sıra kime misafir olarak geldiğini ve ne kadar süreyle hesap açılması istediğini giriyor yine aynı arayüzden. Sponsor olması için yetkilendirdiğimiz kullanıcıya bir onay epostası gönderiliyor. Onaylarsa hesabı bu zaman aralığı için açılıyor, süresi dolunca otomatik olarak siliniyor.

Yapılan iş basit ama bizi ciddi miktarda iş yükünden kurtarıyor. Bizden başka ihtiyacı olanlar kullanabilsin diye (diğer bütün işlerimiz gibi) kodları github'a duruyor. Karşılaştığınız hataları, eklenmesini istediğiniz özellikleri yazabilir, forklayıp özelleştirebilir, hatta en güzeli pull-request gönderebilirsiniz.

Ebru Akagündüz'ün staj projesi olarak başlattığı Wirgul'u halen Oğuz Yarımtepe geliştiriyor.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Yakın Doğu Üniversitesi Dünyanın en büyük kütüphane otomasyon sistemi projesini hayata geçiriyor

Ülkemizde yazılım lisanslarına ödenen miktarın büyüklüğü konusunda bir araştırma var mı bilmiyorum ama kullanılan yazılımların çok büyük kısmının özgür muadilleri olduğunu birazcık özgür yazılım camiasının içinde olan herkes biliyor. Bu özgür yazılımlar genellikle sahipli yazılımlardan çok daha fazla iş gören, özelleştirilebilir ve performanlı oluyorlar ama kullanıcılar ya bilmediklerinden ya da destek alacak firma bulamadıklarından sahipli yazılımları kullanıyorlar.

Ülkemizde özgür yazılım kullanmak isteyenlerin destek alabilecekleri firmaların sayısı ve yeterlilikleri gün geçtikçe artıyor ama bir kurumun kullandığı sahipli yazılımları bırakıp özgür yazılımlara geçiş yapabilmesi için yönetimin bu konuda bir irade ortaya koyması gerekiyor. Özel sektör kendisine maliyetini düşünerek özgür yazılım kullanmayı seçebilirken bir kamu kurumunun böyle bir geçiş yapması tamamen yöneticisine bağlı oluyor. Örneğin bir halk kütüphanesinin yöneticisi neden parasını kendi ödemediği ve çalışan bir otomasyon sistemini bırakıp bir özgür yazılım olan koha'ya geçiş yapsın? Bu geçiş için ulusal çıkarlar ve daha iyi performans beklentileri olmalı böyle bir yöneticinin. Bir de ülke genelinde kullanılan bir sistem varsa ona uyum sorunu olduğunu da unutmamak lazım.

Yönetiminin özgür yazılım kullanma konusunda bir irade ortaya koymasının ve bu dönüşümü yapacak insan kaynağının bulunması konusunda atılan adımlardan biri yakın zamanda sonuçlanmak üzere. Yakın Doğu Üniversitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde gerçekleştirilen, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı 1112 halk kütüphanesinin kullanımına sunulacak, kütüphane otomasyon sistemi ile ilgili çalışmalarda son aşamaya gelindi.



Bugüne kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı kütüphane otomasyon sistemi projesi olma özelliğini taşıyan proje çerçevesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı 1112 hak kütüphanesinin 1 milyondan fazla mevcut kullanıcısı 8 milyondan fazla kitap kaydı içeren katalog üzerinde, internet tabanlı işlem gerçekleştirebilecek. Projenin içinde yakın dostum Ali Erdinç Köroğlu ve sıkı çalıştıklarını bildiğim gençler; Şenol Korkmaz, İlker Dağlı ve Mustafa Arıcı'nın olması projenin mutlaka başarıya ulaşacağının göstergesi. Projeye yapılan tüm katkıların yine özgür yazılım olacak olması ve projenin ülkemize milyonlarca liralık katma değer sağlaması onun hakkında daha fazla yazılmasını hakediyor aslında.

Proje tamamlandığında büyük resmi görüp daha yarıntılı bir yazı yazmayı planlıyorum.

5 Şubat 2013 Salı

Kindle Paperwhite olmamış!

Yaklaşık 2.5 yıl önce Kindle'ı öven bir yazı yazmıştım. Aradan geçen zamanda Amazon önce Kindle'ın klavyesiz, dokunmatik ekranlı hali, sonra da paperwhite isimli ışıklı sürümünü çıkardı.



Kullanmayan birisi için klavyenin olmaması, ekranın dokunmatik olması ve aydınlatmanın olması güzel özellikler gibi geliyor olabilir diyerek bir şeyler yazayım istiyorum.
  • Kindle bir belge okuma aygıtı olduğundan çok az yazı yazılıyordu ve klavye çok az kullanıyordu aslında. Ama klavyenin bulunduğu alan aynı zamanda cihazı tuttuğumuz alandı. Orasını kaldırınca cihazın tutulacak yeri olarak sadece incecik kenarları kaldı. Ekran dokunmatik ve üzerine dokunulunca sayfa değiştirildiğinden cihazı tutmak tam bir eziyete dönüşüyor bir süre sonra. Bunun çözümü için kılıf kullanmak düşünülebilir ama o zaman aygıtı neredeyse iki katı ağırlığa çıkarmış ve çokça para harcamış oluyoruz. İncelik ve ucuzluğun cihazın en önemli özellikleri düşünülürse makul bir öneri olmadığını düşünüyorum kılıfın.
  • Klavyeyi kaldırınca not almak, altını çizmek, alış veriş yapmak gibi işler için dokunmatik ekran tek seçenek kalıyor ama en azından laptoplardaki touchpad'in kapatılabilmesi gibi bir özellik konsaymış çok iyi olurmuş bence. Sayfa değiştirmek için eski cihazların kenarlarındaki tuşlar kalmalıymış.
  • Klavyeli Kindle'dan farklı olarak yeni nesil cihazlarda ses çıkışı yok. Bunu söylediğim herkes zaten müziği ondan mı dinliyordun diye soruyor ama ses çıkışını sadece mp3 çalmak için kullanmıyorduk ki. Eski kindle'ın mp3 oynatıcısı o kadar berbattı ki çaldığı dosyanın adını gösteremediği gibi parça listesini de gösteremiyordu. Ama bir önemli fark olarak kitapları okuyabildiğinden bizim okuma fırsatımız olmadığında kitapları dinleyebiliyorduk. Kitap okuması kusursuz değildi ama yeni halinde bu imkan hiç kalmadı. Özellikle görme engellilerin ellerinden ciddi bir imkanın alındığını düşünüyorum.
  • Aradan geçen 3 yılda cihaz hala 802.1x kimlik kanıtlaması yapıp ağa bağlanamıyor. Bu ciddi problem bence. Sene 2013 olmuşken hala böyle cihazlar olmasına şaşıyor insan.
  • Aydınlatmaya gelince; bir kere aydınlatma hiç kapatılamıyor. Gündüz ışığında zaten aydınlatmaya gerek yok ama gece aydınlatmanın şiddetini arttırdığınızda aydınlatmayı sağlayan ledler ve onların arasındaki bölgeler arasında sinir bozucu bir alacakaranlık alanı oluşuyor. Çaresi de yok. Alışırsınız diyorlar nette.
  • Türkiye'de hala satılmıyor.
  • Hala SDK'sı açık olarak dağıtılmıyor. Başvuru yapıp sdk'ya ulaşanı da tanımıyorum doğrusu.
  • Disk kapasitesi klavyeli halinin yarısı kadar.
  • Son olarak kindle kullanıcıları için kindlebilgideposu.com adresini tavsiye ediyorum.
Bakalım bir sonraki Kindle'a ne ekleyecekler.

4 Şubat 2013 Pazartesi

TÜBİTAK neyin peşinde?

TÜBİTAK bu yıl 'lisans öğrencilerini ülkemizin sorunlarına yönelik olarak yenilikçi ve girişimci bir şekilde bilişim teknolojilerini kullanarak çözüm üretmeleri ve bu doğrultuda bilgi ve becerilerini geliştirmeleri konusunda teşvik etmek' amacıyla Lisans Öğrencileri Yazılım Projeleri Yarışması adı altında bir yarışma düzenliyor. Böyle bir teşvikte bulunmak bence TÜBİTAK'ın yapması gereken konuların başında geliyor.


Yarışma afişini görünce bu yıl ilk kez düzenlenecek bu yarışmaya biz de katılalım istedim. Nasıl her yıl gsoc için çaba gösteriyorsak bu yarışma için de biraz hazırlanmaktan ne çıkar diye düşündüm. Kazanıp kazanmamanın yanı sıra hazırlık sürecinin kendisinde de öğrenilecek şeyler var elbette. Hem dönem başından bu yana üzerinde çalıştığımız bitirme projelerinden birini buna da göndermek iyi olabilir diye planlarken Serhat ve Ahmet hiç dikkat etmediğim bir konuyu işaret ettiler. Şimdi link versem nasılsa gidip okumazsınız diye aşağıya ekran görüntüsünü aldım:


TÜBİTAK önemli hususlar başlığı altında bakın ne diyor: 'açık kaynaklı olarak paylaşılmakta olan ürünler bu yarışmaya katılamaz. Aksi saptanması durumunda, projeler hangi aşamada olursa olsun yarışmadan elenecektir'.

Biz özgür yazılımlar için ayrıcalık istemediğimizi, eşit şartlar sunulmasının yeterli olacağını söylerken TÜBİTAK'ın bu tavrı akıl alır gibi değil. Sayfalarında yazılanları onaylatmak için telefon edip bu madde gerçek mi diye sorduğumda bana 'kodlar açık olunca onları sizin yazdığınızdan nasıl emin olunacak?' dediler.

Bu yazıyı bir yere bağlayamadım. Durum bu bilin istedim.

Akademik Bilişim 2013'ün ardından

Bu yıl 15.si 23-25 Ocak tarihlerinde Akdeniz Üniversitesinde düzenlenen Akademik Bilişim Konferansı pek çok açıdan ilklere sahne oldu. Konferans öncesi düzenlenen kurslarda bir önceki yılın iki katından fazla katılımcı, 520 kişi, 11 farklı alanda, 30 kadar eğitmenden 4 gün boyunca süren eğitimler aldı. Çok çeşitli ilgi alanlarında, farklı bilgi seviyelerinde insanların ücretsiz katılabildikleri bu eğitimlere her yıl daha fazla insanın katılması bir sonraki yılın planlarını şimdiden yapmaya itiyor bizi.

Hemen hemen her kurstan katılımcılarla yaptığım sohbetlerde kurslardan çok büyük oranda memnun kalındığını görmek harcadığımız emeğin boşa gitmediğinin bir göstergesi oldu benim için.

Katılımcı sayısı olarak da daha önceki yıllarda olmadığı kadar ziyaretçi çektik bu yıl akademik bilişime. Dört günde yaklaşık 1700 kişinin standları gezdiği, konferansları, seminerleri dinlediği bir etkinlik oldu bu yıl. Kurslar sırasındaki yağmurlu havanın konferansın başlamasıyla yerini güneşe bırakmasıyla katılımcılar Antalya'nın keyfini çıkarmak için tüm gün konferans alanında durmadılar ama yine de sürekli bir kalabalık mevcuttu.

Benim için de en fazla insanla tanıştığım konferans oldu diyebilirim. Neredeyse bütün kurs katılımcılarıyla, eğitmenlerle, firma temsilcileriyle, çaycılarla, bir kenarda tek başına oturan herkesle tanışmaya gevezelik etmeye, yemeklerde hep tanımadığım insanların yanında oturmaya çalıştım. Etkinlik bu kadar kalabalık olunca tek başına gelenler olduğu gibi okulundan kalabalık bir grupla gelenler de vardı. İYTE'den geçen yıl katılan 30 kişilik grubun sayısı bu yıl artarak 50'yi geçmişti. İYTE'li öğrenciler benim başka bir okulda görmediğim şekilde birinin yönlendirmesi olmadan kendi aralarında konuşarak Akademik Bilişim öncesi kursları değerlendiriyorlar. Önemli sayıda bir grup konferans sırasında da Antalya'daydı. Böyle bilinçli hareket ettikleri için aferin onlara. Onlarla da bolca sohbet etme fırsatımız oldu, belki biriyle birlikte önümüzdeki dönemde birlikte çalışma fırsatımız da olabilecek.

Konferanstaki bildiriler hakkında da biraz yazmak istiyorum. Bildirilerin değerlendirilme süreci hakkında birşeyler yapmamız gerektiği konusunda hepimiz hem fikiriz ama katılımcıların iki temel hatası hakkında birşeyler söylemeden geçmem mümkün değil. Bunlardan ilki anlatacakları konuyu dinleyicilerin ilk defa orada duyduklarını varsaymak oluyor bence. Örneğin parmak izi kullanılarak şifreleme anlatacak biri parmak nedir, parmak izi nedir'den başlayabiliyor anlatmaya. Hatta nem ölçmeyle ilgili birşeylerden bahseden birinin su nedir diyerek konuya başlaması kendi anlatacağı şeylere sıra gelmemesine neden olabiliyor. Bir diğer yaygın problem çok küçük denek grupları üzerinde anket yapıp bunu genellemeye çalışmak oluyor. Örneğin ben Ankara'da sadece 12 yöneticiyle yapılmış bir anketin sonuçlarını anlatılırken dinledim.

Bu konferans sırasında mümkün olduğunca çeşitli bildiri dinlemeye gayret gösterdim. Çok tecrübeli konuşmacılar olduğu gibi hayatının ilk konuşmasını yapmak için gelenler de vardı. Bu genç arkadaşların bir kısmı çalışmayı yaptığı hocalarıyla birlikte gelmişti. İnsanın birlikte çalıştığı hocasıyla birlikte konferansa gelmesi, ilk sunumunda tanıdığı, tecrübeli insanların yanında olduğu güvenini hissetmesi elbette güzel birşey. Bu güzel tarafın yanında kendi sunmaya cesaret edemedikleri şeyleri bu genç arkadaşlara sunduranlar da vardı ve onlar için yapılacak maalesef pek az şey var.

Bir kaç cümle ile de bilişim sektörünün oldukça dışındaymış gibi görünen ama çok da içinde olan Ebru Baranseli, Gökhan Yücel, Saliha Yavuz ve Serdar Paktin ile de tanıştığım ve gevezelik etme fırsatı bulduğum için de çok mutlu olduğumu yazmalıyım. 15 senedir adını duyduğum ama her nasılsa hiç karşılaşmadığım Murat Koç ile de bu yıl tanışma fırsatı buldum. Elbette eski dostları görmek, yeni çokça insanla tanışmak bu tip toplantıların en güzel tarafıydı benim için.

Ben çektiğim bir kaç fotografı buraya koydum. LKD galerisinde de bir o kadar fotograf var. Seneye bir başka Akademik Bilişimde görüşmek üzere.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...