Altyazısı olmadan en kolay izlediğim dizilerden biriydi House; çünkü ingilizcesini anlamadığım şeylerin altyazısını okuyunca da anlamıyordum ;) Bu taraftan bakınca zevk alması zor da bir diziydi. Katilin uşak olduğunu tahmin etmek için bir uzmanlık gerekmezken karaciğerinde problem varmış gibi görünen birinin aslında beyninde ur olduğunu tahmin etmek bir yana bunu anlayan doktoru takdir etmek bile kolay iş değil. Bir çocuğun ölmeden otopsiye alması, kutuptaki birinin hastalığı uzaktan teşhis ve tedavi etmesi nispeten kolay takdir edilir bölümlerdi benim açımdan.
Her bölümde yenilenen hastaların hikayelerinin yanında etrafındaki doktorlarla, ekibiyle ilişkileri olmasa pek az kişinin takip edebileceği bir dizi olabilecekken House etrafındaki kurgunun çok başarılı olması sayesinde 8 yıl ilgiyle seyredildi. Bir röportajında 'bu kadar senede gerçek bir doktor olup, insanlara yardımcı olabilecekken hala doktormuş gibi rol yapıyorum' diyen Hugh Laurie'nin oyunculuğu hep aynı düzeyde kaldı yıllar boyunca.
Son sezonu izlerken bu kadar uzun süre severek izlenen bir dizinin sonu nasıl olacak acaba diye merak ediyordum doğrusu. Lost'un sonunu hatırladıkça benzer bir son olmasından da korkuyordum. Son bölümün başlangıcı benzer şeyler çağrıştırsa da House çok bozdu denecek bir son olmadı neyse ki. Sondan bir önceki bölümdeki çok mutsuz havayla bile bitmedi dizi. Ben geçen hafta son bölümde göz yaşları sel olur diye tahmin etmiştim ama tam tersine hayat dolu, neşeli bir final oldu.