28 Nisan 2006 Cuma

sadece 13 gün

Bu koşuşturmadan dört günlüğüne kurtulabileceğim şenliğe sadece 13 gün kaldığını bilmek güzel. Bu yıl okuldan yaklaşık yirmi kişiyle katılacağız. Yapılacak işler var ama hiç telaşlı değilim, nasılsa işler yetişiyor ;)

23 Nisan 2006 Pazar

bazen hızlı, bazen yavaş

Zamanın normalden daha hızlı akıyor gibi olduğu dönemler oluyor ama geçen haftaya öyle değildi. Salı günü bir linux semineri için Sakarya'daydım. 8 saatlik bir gece yolculuğundan sonra yaklaşık 20 kişilik bir gruba konuştum. Seminerin sonuna doğru sayı arttı ama elli olmamıştır herhalde. Aslında sayı o kadar da önemli değil ama dinleyicinin fazla olması daha iyi olurdu herhalde. Sakarya üniversitesini beğendiğimi de yazayım. Henüz kesinleşmedi ama bir ihtimal gelecek yıl her hafta Linux anlatmak için gidebilirim Sakarya'ya. Kesinleşince yazarım muhakak.

Maceralı bir yolculuktan sonra Çanakkale'ye döndüğümde tam 24 saat geçmişti evden ayrılalı. Sabah yine mesai, üç günde dört sınav ve acayip başka işler yaptım. Bunların üstüne cuma günü Linux ve Özgür Yazılım konulu bir söyleşi vardı. Öğrencilerimiz haricinde hiç katılımcı yoktu. Onlardan da bilgisayar mühendisliği öğrencilerine linux'u dayattığım konusunda eleştiriler dinledim. Hatta nesneye yönelik programlamayı bile öğrenmemiş insanları linux kullanmaya zorladığım gibi şeyler söylendi. Eskiden olsa böyle şeyleri kafaya takardım. Akşam ayrılırken 15 kadar lkd üyesi fotograf çektirdik ama çaycı kız berbat çektiğinden buraya koyamıyorum :(

20 Nisan 2006 Perşembe

güle güle Murat

Madem Çağlar yazmış ben de yazayım; meren artık uzaklarda. Uzun süredir zaten pek seyrek görebildiğim için bana hiç gitmiş gibi gelmiyor. Hem zaten internet diye bişi var, irtibatı koparmayız nasılsa.



Duygu'ya ve Murat'a mutluluklar diliyorum.
Edit: jabber'dan konuştum Murat'la. Yorgun ama iyiymiş :) İnsanoğlu kuş misali

12 Nisan 2006 Çarşamba

önemli bir şey yokmuş

Bütün günümü hastane'de sıra bekleyerek geçirdim. Aslında gün ummadığım kadar iyi başladı. Nasılsa bunları isterler diyerek kan, idrar tahlillerim okulda yapıldı, EKG bile çekildi. Heyhat bunlar hastanede tekrar çekildi ve ben iki kere vakit kaybetmiş oldum. Çifter çifter yapılmış tahlillerin sonunda önemli bir şeyin yok denilmesi beni pek memnun etmedi doğrusu. Elbette "bitmişsin sen" demelerini istemiyordum ama ben rahatsızlığım olduğunu biliyorum, yani hissediyorum. Kıytırıktan bir muayene sonucu "bir şeyiniz yok ama bu ilacı 3 hafta kullanın tekrar gelin" denilince insanın içinden ilaca ve doktora karşı bir güvensizlik oluyor. İlacın yan etkileri şöyle:

Yorgunluk, başağrısı, sersemlik
Uyku bozuklukları
Nefes darlığı
Görme bozuklukları
Kabus görme, depresyon, hafıza güçlüğü, sinirlilik


Doktor "şu rahatsızlığın var, bu ilacı içmen lazım" dese genellikle prospektüsü bile okumam ama hem bir şeyin yok hem de bu ilacı iç denilince insan kolaylıkla ikna olamıyor. İkinci sınıf insan muamelesi görmek, azarlanmak gibi vaka-i adiyeden şeyleri yazmıyorum bile.

Beklerken düşünmeye vakit buluyor insan. Zaman zaman ben de "hesabımda problem var" diyen kullanıcılarıma "baktım bir şeyiniz yok" diyorum. "Sunucudan şöyle bir hata alıyorum" diyenlere "o sunucu öyle hata vermez" diye itiraz ediyorum. Arada sanki bir benzerlik varmış gibi duruyor biliyorum ama ben hakikaten sisteme bakıyorum, öyle "nefes al, şimdi ver" diye geçiştirmiyorum. Hata mesajlarının hepsini biliyorum, okudum. Velhasıl işimi ciddi yapıyorum.
Hipokrat'ı göreve çağırıyorum.

10 Nisan 2006 Pazartesi

bir ay sonra yarın

Bir ay sonra yarın şenlik başlıyor. Ne kadar az zaman kalmış, daha dün 100 gün var diye konuşuyorduk sanki. Başka bir şeyle uğraşmak zorunda olmadan 4 gün Ankara'da olmak güzel olacak. Bu yıl geçen yıla göre daha kalabalık gideceğiz diye umuyorum. Ne de olsa artık (benim akademik danışmanı olduğum) bir öğrenci topluluğu var. Topluluğun 7 Nisan perşembe günü ilk toplantısının yapıldığını ve demokratik bir seçimden sonra Oğuz'un başkan, Pınar'ın başkan yardımcısı seçildiğini de yazayım.

7 Nisan 2006 Cuma

hekır

Zaman zaman ilginç epostalar aldığım oluyor. Eric Steven Raymond'ın belgesinin çevirisini güncellediğimden buyana hacker'lıkla ilgili sorular içeren çok ilginç epostalar alıyorum. Bunlar genellikle belgeyi okumamış ama kısa yoldan hacker olmak isteyen genç arkadaşlardan geliyor. Hepsine yanıt veriyorum. Neredeyse hiç birinden ikinci bir mektup almadım ama bir tanesi var ki çok ısrarlı. Halen süren bu diyalog'u yazmasam olmayacaktı. Aldığım ilk mektup şöyleydi:
iki senedir hackere üye olmak istiyorum ama bi türlü olamıyordum.en sonunda 
bu adresi buldum ve hemen üye olmaya çalıştım.bilgisayardan iyi anladıgımı
söyleyebilirim.ileride bilgisayar mühendisi olmak istiyorum.onun için
hackere üye olup kendimi bilgisayar konusunda geliştirmek istiyorum.bana
yardım ederseniz çok sevinirim.

Arkadaşa nereye üye olmak istediğini anlamadığımı ama kendini geliştirmesi için herhangi bir yere üye olmasının gerekmediğini yazdım. Genelde bu tip mektuplarda yazışmanın devamı gelmiyordu ama bir kaç saat sonra şu mektup geldi:
beni almanızı gerçekten çok istiyorum.neden almıyorsunuz ki.bu siteye bi çok 
kisşi üye bende üye olmak istiyorum.eger beni alırsanız.lütfen.benden ne
adresi istiyorsunuz.

Cevap olarak üye olmak istediği internet adresinin neresi olduğunu anlamadığımı ve yardımcı olamayacağımı yazdım. Bu işin uzayacağını sezdim ama yapacak bir şey yok gibi görünüyordu. Ertesi gün yeni mektup geldi:
selamlar

ben hackere üye olmak istiyorum.bunun için ne yapmam gerekirse yararım.her
şeye hazırım.beni alırsanız çok sevinirim.

Beni de bir merak sardı. Neresiydi bu kadar gönüllü ve özveriyle (!) çalışacak arkadaşı arasına almayan. Sadece meraktan tekrar sordum, hangi adres bilader burası diye. Bir kaç gün ses çıkmayınca ben de işin gücün arasında unutacak gibi olmuştum ki, bugün dördüncü mektubu aldım:
biliyorum ama beni almıyorlar yani nasıl üye olacagımı bilmiyorum.bana 
ögretir misiniz?

Neyi biliyordu acaba? Kendimi bir Oğuz Atay hikayesini yaşıyormuş gibi hissediyorum. Bakalım bu hikaye daha da uzayacak mı?

5 Nisan 2006 Çarşamba

hafta sonu Ankara'dayım

Cuma sabah TODAİE tarafından düzenlenecek bir seminere katılmak için Ankara'ya gidiyorum. Seminer elektronik imza ile ilgili ama çok teknik olmayacağını tahmin ediyorum. Saat 16:30'da seminerler bittikten sonra Ankara'yı dolaşırım biraz. Birkaç ay önce gitmiştim ama şimdi sanki yıllardır görmemişim gibi bir hasret kapladı içimi.

4 Nisan 2006 Salı

televizyonda linux gördüm

Bugün işten döndükten sonra tesadüfen televizyonu karıştırırken geçen şenliğin sponsorlarından biri olan Kanal B'de Bilgisayar Serüveni isimli bir programa rastladım. Koray Löker ve Akgül Hoca linux, özgür yazılım ve pardus hakkında konuştular. Bildik birilerini bildik bir konuda konuşurken dinlemek pek keyifli oldu benim için.

Çok yaşayın Hocam...

3 Nisan 2006 Pazartesi

Açık öğretim

Hafta sonu yapılan açık öğretim sınavlarında görevliydim. Görev aldığım sınavlar arasında en az stresli olanı açık öğretim sınavları diyebilirim. Sınava girenlerin ne heyecanları, ne aceleleri ne de ÖSS'de olduğu gibi büyük beklentileri olmadığından genellikle rahat, problemsiz sınavlar oluyor benim için. Özellikle sınava girenler gençler ise daha da rahat oluyor; hemen bitirip çıkıyorlar sınavdan. Sınıfa girince konuşmaya çok alışmış olduğumdan 2 saat konuşmadan sınıfta durmak zor geliyor biraz ama o da büyük bir problem sayılmaz.

Hayatının başlangıcında olan bu gençlerin dışında bir kaç grup daha var açık öğretimde okuyan (elbette benim 7 yılda görebildiğim kadarıyla). Bunlardan biri (bu yazıyı yazmama sebep olan) emeklilikleri gelmiş olanlar. Emekli olabilmeleri için gerekli süreyi doldurmuş veya doldurmak üzere olanlardan oluşuyor bu grup. Lise mezunu olarak emekli olduklarında alacakları emekli ikramiyesine ve emekli maaşına katkısı için okuyorlar açık öğretimde. Aslında hatırı sayılır miktarda bir fark oluyor. Gerek yaşlarından gerekse zaten yıllardır bir işte çalıştıklarından derslerdeki başarıları oldukça düşük. 50-55 yaşında birine hiç kullanmayacağı bir bilgiyi öğrenerek bir sınavı vermesini istemek bana pek mantıklı gelmiyor açıkçası. Mesela bir kereliğine 4.5m uzun atlamalarını istesek çok mu farklı birşey istemiş oluruz bilemiyorum. Bu lisede ve üniversitede yapılan nerede kullancağız bu bilgileri serzenişlerinden farklı, çünkü bu sınavları verenler emekli oluyorlar. Tek atımlık bir sınav için öğreniyorlar (buna öğrenmek denirse artık) dersleri. Pek çoğu da öğrenemiyor.

Sınavlardan önceki gece gördüğüm kabus şöyle: Görevli olduğum sınıfta sınavlarını bitiren öğrenciler çıkıyorlar ve geriye tek başına annem yaşlarında bir teyze kalıyor. "Oğlum, tek dersim var. Bu dersi verince emekli olacağım, bana yardım edin" diyor. Ben de kendimi Javert gibi hissediyorum. Yardım etsem kendimi Seine nehrine atmam lazım. Neyse ki her kabusun sonunda olduğu gibi saat çalıyor ve uyanıyorum.

izlediklerimden öğrendiğim bir şeyler var

İzlediğim ilk büyük konser 1990'ların başında Ankara'da Zülfü Livaneli konseriydi. Henüz Sovyetler Birliğinin olduğu zamanlardan bah...